Muvazaa ve Özel Olarak Mirastan Mal Kaçırma Davası Nedir?
- Türk Hukuk Burosu
- 23 May
- 4 dakikada okunur
Muvazaa; genel olarak, anlaşmalı saptırma, gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi olarak anlaşılabilir.
Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama ya da ortaya konulan belgedir. Kısaca bu işleme; ''danışıklı işlem" denilebilir.
Muvazaa, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 19. [BK'nın 18.] maddesinde düzenlenmiştir: "Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır."
Hukuki anlamıyla Muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları diye tanımlanabilir.
Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
Muris Muvazaası -Mirastan Mal Kaçırma
En sık karşılaşılan "muris muvazaası" olarak isimlendirilen muvazaa türü ise Türk hukuku açısından ve yurt dışında yaşayan Türkler açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Eğer, vefat eden kişi mirasçılarından birine veya bir kaçına bir gayrimenkulünü tapuda satış olarak gösterip aslında hiç bir bedel almadan ve diğer mirasçıları mahrum bırakmak kastı ile bağış gösterir ise o takdirde mirastan mal kaçırma sebebiyle dava açma yani muvazaa davası açma imkanı doğar. Bu tür işlemler ve davalar daha çok kız çocuklarının miras payını düşürmek için yapılmaktadır. Özellikle, erkek çocuk veya çocuklara daha fazla mal bırakmak için kız çocuklarından miras kaçırmaya sık rastlanılmaktadır.
Muvzaa Davasının Hukuksal Temeli
Muris muvazaasının esas kaynağını, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı kararı oluşturmaktadır.
Çünkü, Türk Borçlar Kanunu'nun yukarıda yer verilen genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır.
Bu içtihadı Birleştirme kararında “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması hâlinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” hükmedilmiştir.
(9. 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı).
Hangi mallar için mirastan mal kaçırma (muvazaa) davası açılabilir?
Karardan da anlaşılacağı üzere, bu içtihat, miras bırakanın tapulu taşınmazlara ilişkindir.
Muris muvazaasında, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, miras bırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin niteliği muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin niteliği tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda "tam muvazaa" özelliği de taşımaktadır.
Murisin (mal kaçıranın) niyeti
Muris muvazaasını diğer nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, miras bırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.
Muvazaa Davasında Zamanaşımı
Muvazaa davasında genel olarak zamanaşımı söz konusu değildir. Ancak, böyle bir durum öğrenildiğinden itibaren gecikmeden davayı açmak gerekmektedir. Muvazaanın var olduğunun bilinmesine rağmen çok uzun yıllar dava açılmaması durumunda dava içerisinde sorunlarla karşılaşmak mümkün olabilir.
Muvazaanın ispatı
Muris muvazaasına dayalı olarak açılan davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 6. maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 190/1. maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, miras bırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.
Dava açan mirasçılar, miras bırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür.
Ancak bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.
Gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Diğer yandan, miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırma kastından söz edilemeyeceğinden böylesi bir olayda 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı kuşkusuzdur.
Denkleştirmenin de miras bırakana ait her bir taşınmazda her mirasçısına pay ya da hak vermesi şeklinde yapılmasına gerek olmayıp, tüm mal varlığında her bir mirasçısına kabul edilebilir ölçüde bir mal veya hak vermesi hâlinde, miras bırakanın amacının mal kaçırmak olmadığı, sağlığında mal varlığını mirasçıları arasında paylaştırma kastı taşıdığı kabul edilmelidir.
Kaynakça:
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı kararı


Yorumlar